distopya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
distopya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Mülksüzler


 

Karanlığın Sol Eli:

Ursula K. Le Guin’in anlatısı, 1960’lara kadar ki bilim-kurgu anlatılarını bozguna uğratır, devrimci imgelemdir. Hikaye çift cinsiyetli insanların yaşadığı, hep kış mevsimindeki Gethen gezegenini anlatır. Gezegen insanları, hormonal duruma göre belli dönemlerde erkek ya da kadın olur. Gethen’de halk ve danışma kurulu, insanın otantikliğini korumak adına, bilimsel ve teknik ilerlemeye kapalıdır. Orası, gelecek projelerinin ve tutkuların değil; mevcut ve şimdinin dünyasıdır.

 

 

Mülksüzler:

Ursula K. Le Guin’in eseri, ‘ikirciklik ütopya’ içinde yolculuktur. Mülksüzler’de Annares ve Urras adlı iki gezegen anlatılır, birbirlerine yörüngeleriyle bağlı. Urras liberal eski düzenin, Annares ise 150 yıl önce Urras’tan kaçmış anarşist Odocuların yeni dünyasıdır. Annares’in kaynakları kıttır; aile, mülkiyet ve birikim yoktur, gezegeni çevreleyen duvar onu dışarıdan korur. İnsanlar farklı alanlarda çalışmak zorundadır, çalışmamak yaşamdan kopmaktır ve hoş karşılanmaz. Steril ve makul yaşam tanzim edilmiştir fakat zaman içinde farklı istekler ortaya çıkar, bazıları eski dünyaya dönmek ister, bunlardan biri Shevek’dir.

 

Shevek fizik bilimcidir, eskinin rekabet ve gelişim olanağını merak eder ve Urras’a gider. İki devlet vardır Urras’ta kapitalist İo, sosyalist Thu. Shevek İo’da devrimci gruba katılır, sivil itaatsizliği savunur. Fakat beklediğini bulamaz ve Annares’e dönerken insanlara şöyle seslenir: “Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrimi yapamazsınız, devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzda ya hiçbir yerde…

Dijital Distopyalar


Zamanın Kıyısındaki Kadın

Feminist, ekolojik ufkun içselleştiği öyküde Marge Piercy’in kahramanı sıra dışı yeteneklere sahip Connie’dir. Sevdiği insanları kaybeden, şizofreni teşhisiyle akıl hastanesine yatırılan, üzerinde deneyler yapılan Connie zihinsel gücünü kullanır ve gelecektekilerle temasa geçer. Gelecekten bugüne Ziyaretçiler gelir ve onu 2137’e götürürler. Ziyaretçilerin dünyasında Doğa vardır, aile ve devlet yoktur; cinsel serbestlik esastır, delilik makbul deneyimdir; ‘İnsan, insanın kurdudur’ rekabeti aşılmıştır. Ziyaretçiler mümkün yaşamı, Connie gibi ihtiyaç duyanlara tebliğ ederler: ‘Yaşamında ve şimdiki zamanda mücadele edemeyebilirsin. Sizin zamanınız, tümden başarıyı sağlamayabilir. Bizler var olarak, gelecekteki savaş için mücadele etmeliyiz. Sana, size, geçmişe dönmemizin nedeni budur.’

 

Triton

Samuel Delany’ın yazdığı post-modern heterotopya anlatısı kişilerin, değerlerin, amaçların içi içe geçtiği bir evrendir. Triton’daki izlek heterotopya, dillin gündeliğine, olanaklarına ve tahayyülüne şerh düşer; mit, masal, ütopya ile gelen geçmişin sözünü sekteye uğratır. Dilin tekinsizliği ile anlamlar tezat, dost kelimeler düşman olur.

Anlatı gelecekte Neptün’ün uydusu Triton’da geçer. Güneş sistemindeki uydular, kolonidir artık ve liderlik yarışında Dünya ile Mars kapışır. Hikayenin kahramanı  Marslı Bron meta-mantıkçı/matematikçidir ama mütemadiyen beceriksizdir. Hayal, gerçek olmuştur; Triton’da insanlar özgürlük içindedir. Konfor her yerdedir, insanlar istediği zaman cinsiyet değiştirir, dünyaları harikadır. Fakat nedense, insanlar cenneti yaşarken, pek üzüntülüdürler.

 

Dijital Distopya

Zaman içinde, bilim-kurgulardaki yüksek teknoloji dünya, yerini distopik evrenlere bırakır. ‘Android’ler Elektrikli Koyun Düşler Mi?-P. Dick’ ve ‘Neuromancer-W. Gibson’ gibi metinlerle gelecek, biçim ve içerik değişimine uğrar. Tekno-akıl yönetim, cyborg-insan melezleme, yapay zekâ-insan ruhu çatışması v.b. temalar işlenir. Dijital distopya ile siber ve otantik dünya ikizlemesi ortaya çıkar. Devlet ve kurumların yerini tekno-akıl şirketler alır, şirketler kaosu amaçlar, ekonomi karaborsa yürütülür. Sayısal mimari ağlar, yaşamı, insanı ve bilinci tanzim eder.

Temsil ile gerçek arasında bağ kopmuş, fark ortadan kalkmıştır. Görüngülerin arkasında Hiçlik gezinir. İnsan bedeni, kendine tüketici ve çevresine ham maddedir. Gerçek artık simülasyondur, yeniden üretilir. Evrende bilgi çok, Dünya’da anlam yoktur.

...

Olamayanı düşünen istek, müphem arzu, bugünün eşiğinde konaklayan geleceğe dair ufuk, doğal hukuka hasret, mümkün, tarihin mümkün değil dediği ama bazı fanileri özlemden öte sarıp sarmalayan hayal/et, Adalet...

 

Cesur Yeni Dünya


Aldous Huxley’in anlatı evreni, 26. yüzyılda İngiltere’de geçer. Cesur Yeni Dünya’da ‘herkes, herkes içindir’ kanunu geçerlidir. Hayat, ‘topluluk-özdeşlik-istikrar’ ilkesi üzerine kuruludur. Tarih Henry Ford’un seri üretimini milat alır, Ford’dan önce ve sonra diye ayrılır zaman, istikrar yılı F.S. 632’de Londra’dır. Cinsellik ve üreme birbirlerinden ayrıdır; insanlar suni döllenme yöntemiyle Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi’nde seri üretilir. İnsanların yaşamı, türü ve görevleri doğum öncesi öjenik yöntem ile hazırlanır. İnsanlar Alfa, Beta, Delta, Gama, Epsilon türü olarak üretilir ve yazgı önceden belirlenir; Alfalar yönetici sınıf iken, Epsilonlar makineye benzer.

 

Hipnopedya (uykuda eğitim) merkezinde herkes, sınıfını sevmeye, sürekli tüketmeye, mutlu olmaya şartlanır. Üretim ve istikrar vardır yaşamda, savaş ve yoksulluk bitmiştir; yaşlılık ve hastalıklar aşılmıştır, ölüm birden insan zindeyken gelir. Eski dünyadan kalma aile, din, sanat yoktur. Yalnız kalmak ve işsizlik, düşünce doğuracağı için engellenir. Soma adlı narkotik hap ile herkes hazza ulaşır. Soma mutluluk verir, mutsuzluk bilinmediği için mutlu olmak rutindir.

 

Hikayenin kahramanı Bernard Marx, kuluçka merkezinde psikologdur; Alfa döllenme olmasına rağmen, öjenik hata ile Delta-Gama görünüm ve kişilik gösterir. Herkes, herkesindir ilkesinden sapar Bernard, bir kadına âşık olur; bu özdeşlik-istikrar-birlik geometrisine karşı sakıncadır. Mustarip Bernard çerçevenin dışına kaçmak ister, Eski Dünya’ya, sistem dışı ‘Vahşi Bölgesi’ne gider ve orada Vahşi John ile tanışır.

 

John, cesur dünyalı kadın ile eski dünyalı erkeğin kazara çiftleşmesi ile ortaya çıkan, ara form insandır, hem fiziki, hem de iradi melezdir. Vahşi, ilkel yaşamda okuyabildiği tek kitap Şekspir derlemesiyle tahayyül eder. Bernard dönerken onunla Londra’ya gelir, yeniyi merak eder Vahşi ve farklı fikirleriyle cesur dünyanın insanlarına tebliğe başlar. Bir hareketin momenti olmak ister; fakat eski dünyada dili, duyguları ve melez gövdesiyle dışlanan Vahşi, yeni dünyanın öjenik ve hipnopedya insanları içinde de yaşam olanağı bulamaz. İki dünyada saadet bulamayan Vahşi önce inzivaya çekilir, sonrada kendi deneyimini meşru kılar, intihar eder. Ölüm korkusunun olmadığı Cesur Yeni Dünya, cennetin yeryüzündeki kuruluşudur sanki.