Tin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Hegel Felsefesinin Temelleri

 

Felsefe, Herakleitos’un ‘Yaratılış (physis) saklanmayı sever.’ ifadesindeki gibi Varlık’ı, zamansız-mekansız ontoloji olarak konumlandırır. Varlık’ın gizliliğini ortaya çıkarma gelişkin biçimde ilk kez Platon’un İdealar Öğretisi ile felsefeye yansır. ‘Batı felsefesinin genel niteliği, Platon’a düşülmüş bir dizi dipnotlar serisidir.’ diyen N. Whitehead’ın belirttiği gibi Batı düşüncesi, bu metafizik açıklamayı izler. Bu izin devamında Hegel’in felsefe dizgesinin temeli Tin (Geist) dir. Hegel felsefesinde Tin farklı anlamlar içerir: Kendinde ve kendi-için Varlık, İde, Tanrı, Evrensel Akıl, Mutlak, Kavram. Batı felsefesini derinden etkileyen Hegel’in (1770-1831) başlıca eserleri şunlardır: Tinin Fenomenolojisi, Mantık Bilimi, Felsefi Bilimler Ansiklopedisi, Hukuk Felsefesinin İlkeleri, Tarih Felsefesi Üzerine Dersler.


Tin var olan her şeyin özüdür; maddeyi ve insandaki bilinci ortaya çıkarandır. Gerçeklik dünyası; Tin’in dış-varlıklara açılmasıdır. ‘Tin’in temeli ve özü, özgürlüktür. Tin kendinde, kendi-başına ve kendi-için Varlıktır. Tin, bilen gerçekliktir. Tin, maddenin yaşayan gerçekliğidir, onun özüdür. Evren, Tin’in kendi kendisini seyrettiği varlıklar âlemidir.’

 

Felsefe şudur Hegel’e göre: ‘Felsefe, objelerin düşünce ile görülmesidir. Bu düşüncenin kendi dışından gelecek gereçlere, duyuların sağladığına ihtiyacı yoktur; o kendi kendisinden beslenir, kendi kendisini işler; bilgisinin maddesini de, formunu da kendinde bulur.’ Betimlediği ve mantık yürüttüğü Varlık deney ve duyu dışıdır; spekülatif ve metafiziktir. Hegel ‘Düşünce, varlığın kendisidir’ der. Bu dizgede düşünce öznedir, varlık yüklemdir. Oluş içindeki varlıklar, düşünce ile açıklanabilir ve Hegel’e göre ‘Her felsefe, kendi çağının düşüncede kavranılmasıdır. Dünya üzerine düşünme olarak felsefe, ancak gerçekliğin kendi oluşum süreci tamamlandığı ve kendisini sona erdirdiği zaman ortaya çıkar.’

 

‘Her akıl ile ilgili olan gerçektir; her gerçek olan da akıl ile ilgilidir.’ diyen Hegel’e göre bütün varlıklar, Tin’in kendini, kendiliği dışına açmasından meydana gelmiştir. Evrensel Akıl (Vernünfting) insanı, doğayı, tarihi kendinde özdeşliği içinde dönüştüren Mutlak’ın düzeni veya kozmosun işleyişidir. Mutlak’ın dolayımsızlığını dolayıma açması gerçekliktir. Mutlak varlıklar âleminde belirmediği için Hiçlik dir.


İde, diyalektiğin kendisidir.’ Hegel’e göre. İde, varlıkların oluş imkânıdır. Diyalektik olumsuzlama, olumsuzlamayı yadsıma ve yadsımayı kapsayarak aşma sürecinde var-oluştur. Doğruluk ve bilgi, deneyim ve ölçü içinde belirdiği noktada doğru olsa bile, diyalektiğin sonraki uğraklarında artık eksilmiş doğru olacak; hakikati özünde taşısa dahi kendinde gerçeğini vermeyecektir. Diyalektiğin çelişki yasası, kesintili geçiş ve sıçramadır. Önce kendini olumsuzlama ile ortaya çıkaran görüngü; sonra onun karşıtının belirmesiyle ortaya çıkan yadsıma; en sonunda kendini ve karşıtını hem muhafaza edip, hem de yadsımayı kapsayarak aşma (Aufheben) var-oluş sürecinin uğraklarıdır. Diyalektik, her tikel gerçekliği değişimi ve bitimliliği içindeyken özündeki evrensel olan ile bağında bilmektir. Dünya diyalektiği, sınırsız oluşlar içinde belirmiş sınırlı var-oluşların ayrılma ve yeniden birleşme hareketidir. (moment)

 

Oluş içinde belirmiş her varlık, yalnız belirmediği ve değişerek başkalaştığı için varlıkların A=A ifadesi, kavram olarak doğru olsa da, gerçeklikte doğru değildir. Belirmiş varlık, kendiliğinde kalamaz ve değişir; tohumun ağaca dönüşmesi gibi. Nicelik-Nitelik yasasına göre, belli bir gelişme kademesine ulaşan basit nicelik değişikleri, sıçrama ile nitelik farkları haline dönüşür. Doğada açıkça görülen niceliğe sıçrayış, tarihte olgular düzeyinde nitelik ile ortaya çıkar. Bu bağlamda ‘Tarih, Dünya Tini’nin zaman içinde gelişmesidir.’ ve tarihteki olgular, tıpkı fenomenler gibi özünde evrensel akıl ile uyumludur.


Hegel ‘Bütün, Gerçek olandır.’ der. Gerçek, anlama yetisi ve neden-sonuç yargısı ile değil; tüm bağları içinde ve birlikte kavrandığında gerçektir. Doğa, Tin’in kendisine çelişik ve yabancı halidir; Tarih, onun ereğinde dünyalaşmasıdır. Doğadaki mekanik, kimyasal, organik ilişkilerden insan bilincine doğru ilerleyen Tin, kendini tarihte akıl olarak ortaya koyar. Tin’in özü özgürlüğüdür ve insan, bilinciyle doğada özgürlük olanağına sahip tek organizmadır ve bu zorunluluk ile insan, Tin’in taşıyıcısıdır. İnsan, duyuları ile çevresini tanıyarak, sezdiklerini kavramlaştırarak ilkel benlikten bilince evrilmiştir. Dil ile insan kavramsal düşünceye ulaşmıştır. Hegel’e göre insanı, insan yapan; gerçeklik dünyasını yadsıması ve onu değiştirmek için kavramlarla, imgelerle düşünmesi ve emek göstermesidir.


Ereğine doğru kendini dünyaya açan Tin, bilinç ile insanda özneleşir. Bilinç, doğadaki ve tarihteki oluşları içine yansıtarak yaşadığı tekâmül ile Tin’in betimlenmesinin gerçeğidir. Tin, kendini üç oluş içinde dünyaya açar: Öznel Tin, Nesnel Tin, Mutlak Tin. İlkel benlikten öz-bilince evrilirken insan, kendini kendilik olarak hissetmeye başlamış; doğayı ve karşısındaki güçleri yadsımış, böylece ortaya Öznel Tin çıkmıştır. Tanınmak ve kendini kabul ettirmek için insan, diğer insanlarla kıyasa mücadeleye girişmiş ve bu çatışma Efendi-Köle Diyalektiği ile olmuştur. Ölümü göze alan bağımsız efendi ile doğaya bağımlı köle arasındaki bilinç ve varlık mücadelesi sonucu, tarih sahnesinde Nesnel Tin ortaya çıkmıştır. Öznel Tin ile nesnel Tin’in birbirlerini kapsayarak aşması Mutlak Tin dir ve toplumun var-olma aracı devlet ile gerçekleşir. Özgürlük insanda bilinçtir, zorunluluk doğadaki bilinçsizliktir. Özgürlük bilincin kendini, kendi-için varlık olarak olumlamasıdır. ‘Özgürlük, yalnızca kendi özünü istemektir. Özgürlük, bilincin kendi özü neyse, yalnızca onu istemesidir. Özgürlük, kendinden başka bir şey istememektir.’


Halkların, ulusların tarihi Dünya Tini (Welt-Geist) için araçtır. Tarihin her aşaması, diğer aşamalardan farklı ve kendine özgü bir ilkeye sahiptir. ‘Bu ilke, tarihte Tin’in zorunlu belirlenimidir. Tin bu belirlenim içinde istencinin bütün yanlarını ve gerçekliğini somut biçimde ortaya koyar. Dünya Tini’nin bu ilerleyişi içinde devletler, milletler ve bireyler iyice belirlenmiş olan kendi özel prensipleriyle tarih sahnesinde boy gösterirler. Onların bilinci bu prensiple sınırlıdır ve kendi menfaatleri olarak görürler. Ama aynı zamanda bir gizli faaliyetin, kendi içlerinde çalışan Dünya Tini’nin bilinçsiz aletleri ve momentleridirler. Bu gizli faaliyet içinde özel şekiller yok olup giderken, kendiliğinde ve kendisi-için Tin, bir sonraki yüksek aşamaya geçişinin yolunu hazırlar.’ Dünya Tin’inin ulusları ve insandaki içgüdüleri, tutkuları gayesi için kullanmasına Aklın Kurnazlığı der Hegel: ‘İsteklerden, ilgilerden ve etkinliklerden oluşan bu muazzam kütle (insanların tutkuları), Dünya Tini’nin kendi ereğine erişmek, onu bilinç düzeyine çıkarmak ve gerçekleştirmek için kullandığı araçlar ve gereçlerdir. Genel’in, Dünya Tini’nin, insandaki tutkuları kendi amacı için kullanmasına Aklın Kurnazlığı denebilir.’


Hegel’e göre Hukuk, bilincin kendinden hareketle ürettiği ikinci dünyadır. Bilincin özgürlük yolundaki uğraklarının eylemidir hukuk düzlemi. Öz bilinç, aile ve sivil toplum içinde akla göre örgütlenmiş devlet ile gerçekleşebilir. Akla uygun devlet, bireylerin uzlaşmasının somutluğudur. İnsan özgürlüğü, öznelerin birbirlerini hukuk düzleminde karşılıklı tanıması ve sınırlaması içinde vatandaşlık hürriyeti ile olur.


Hegel ‘hakikat olarak hakikat’a, deneye başvurulmadan ve spekülatif olarak sadece felsefe düşüncesinin sınırları içinde kalarak ulaşmaya çalışır. Felsefe dizgesi gerçeği, yalnızca töz olarak değil; aynı zamanda özne olarak düşüncede kavramaya ve anlatmaya dayanır. Felsefi düşünme, duyu nesnesi herhangi bir şey üzerine düşünmeden (reflexion) farklı olarak; varlıkların, kendisi bir fenomen olan zihne yansıması ile ortaya çıkan ve devamlı gelişen kavramlar ile düşünmedir. Kavramlarla düşünmenin etkileşimi içinde nihayetinde felsefe, ‘varlığın kendi kendini düşünmesidir.’


Hegel Tin’in Fenomenolojisi‘ndeki diyalektik yöntemle, deneyimde ve bilinçteki olumluluk ile varoluş ve tarih zemininde ortaya çıkan çelişkiyi, bütünleştiren gayesine ve kendinin mutlak bilgisine doğru hareket eden Evrensel Akıl’ı betimlemeye çalışır. Dolayımsız duyu kesinliğinden, nesne dünyasındaki dolayım içindeki bilince, benliğini somutlaştırmak isteyen bilinçler arasındaki efendi-köle mücadelesi ve sonrasında devlet ve hukuk düzleminde uzlaşma süreci ile özbilince evrilen insan zihni, özündeki Tin’in özgürlüğüne doğru değişen varlıkların yansımasını içeren fenomen dir. Tin özne ile nesne, bilinç ile dış dünya arasında etkileşimlerle hareket eder. Tin hem varlığa, hem de varlık olan bilince etki eder.


Tümel kavram Varlık (Cevher ya da Tanrı), manevi ve soyut olması sebebiyle, varlıklarda belirmemiş olduğu için varlığını, dünyalaşan ve dışlaşan Tin (Geist) ile varlığa açar. Varlık, var-olanlar zeminindeki yokluğu ile aynı zamanda Hiçlik dir. Kozmos içinde ve kozmos olarak Tin’ın amacı, kendi kendisini varolan varlıklar içinde bulmak; kendisinin bilincine ve özgürlüğüne erişmektir. Evren ve gerçeklik, belirmeyen ve kendinde ve kendi-için Varlık’ın, kendisi dışındaki kendinde varlıklar (fenomen) halinde belirmesi ve oluşmasıdır.

 

İrfan Notlarım-1


önsöz: kavram cümlelerim, ilk bakışta öncülsüz ve spekülatif gelebilir. sonrasında sade anlatımla, akademik-teknik dil cambazlıklarına kesinlikle yeltenmeden ve doğaçlama biçiminde anlaşılacaktır, umarım.


benim-bizim hikmet, batının felsefe dediği şey farklıdır. hikmet, irfana dairdir ve irfana sonra geleceğiz. şimdilik hikmet diyelim, insanın beden-bilinç içindeliğinde maddi doğasını ve maddi dünyayı doğru ya da doğruya yakın bilme isteği ve eylemidir.

bir tanım olarak ‘ne yapacağını bilmemenin’ halidir hikmet arayışı. birkaç ne yapacağını bilmeyen insan, hikmet arar göçebe olduğu yaşam koşullarında.

bu bağlamda hikmet, felsefenin düşünce üretme ve metin okuma paradigmasından çıkar ve hayata karşı eylemi ortaya koyar. eylem olarak felsefe etkinliğini - Kant, Niçe v.s. germen felsefecilerle ortaya konulmuşsa da- insanlık olarak bizler, çoğunlukla görmezden gelmişizdir. hikmet, asıl izlek irfana doğru düşünce ve emek ortaya koyarken ve varlığın bilgisini bilmek isterken; başka somut-soyut çalışmalar da yapar.

anlamak ve anlama yetisi, bilmek istemek ve bilmeyi sevmek sonucunda aklın -zeka değil, sadece cevher akıl- içinde bilinç-dünya diyalektiğinde oraya çıkar. fakat anlamak, tam olarak bilmeden ve bilmeyi sevmeden anlamak olageldiği zaman; irfan emeğinden uzak olduğu için hikmeti de yanılgıya düşürerek, çoğu insanların elinde kötülük vehçelerine dönüşür sıklıkla. Bilemeden ve bilgeliği sevmeden anlayanlar, habislik kamusal sıkıntısı içindeyken; tamahkar ve yalancı tavırlarla günbegün beslenir.

bilgi arkeolojisi çoğunlukla göstermiştir ki, -teknik-kavram bilgi fark etmez- uygarlık tarihinde insanın, kendine kar-fayda amaçlı zeka kullanımlı bilgisi, akıl için yıkımdır. kimi kötülüğe felsefi dizge kuranlar, ahlaksızlığı son noktaya taşınarak; aklı yani Tin’i yanlış tanıtmak için ‘aklın kurnazlığı’ gibi bir kavramı, adaletsizlik bilgisi olarak egemenlere sunar.

bilmenin doğru ya da mantıkça gerekçelendirilmiş öncüllerinden çıkarılması ile anlamak ve anlama bilgisi olagelir. anlam ortaya çıkınca akıl olarak logos, hatta kozmos bütünleşir varlığına ve zamana.

sokrat’in ifşa ettiği fazilet, insan aklında içkindir. akıl insanda, evrene organik bağdır. akıl, zeka ve anlama yetisinin kötüye kullanımı içinde, irfandan uzaklaşır. gündelik avuntular içinde koşarken, ölümden önce hep ölüm gibi yanı başımızda olan Hiçlik hakikatine görmezden gelsek de, akıl yakınlaştırır. hikmet, akıl ve yöntemi ile sadece gerçeği gaye edinir ve emek verir: Adalet. ilahi adaletin olamadığı dünya insan emeği, adaleti tesis edecek akla sahiptir.

irfan ve hiçlik. İrfan, gerçeği doğru bilme ve iyiye doğru anlamada insanın güçlü sezgisi. o da bir sonraki notlarda. 



Hegel - Tinin Fenomenolojisi

                    

 

Tin, ölümün, yani olumsuzun suratına gözlerini kırpmadan bakabilen, olumsuzun yanında konaklayabilen güçtür. İşte bu konaklamadır olumsuzu, varlığa dönüştüren büyülü güç."

Tinin Fenomenolojisi Önsöz

 

 

Hegel’in en önemli eseri 1807 tarihli Tinin Fenomenolojisidir. Alman felsefesinde Geist (İng. spirit) varlıkların, var olagelmesini sağlayan tözdür; insan ruhunun ve bilincinin özüdür. Geist’in dilimizdeki karşılığı Tin, eski Türkçede “Tın” kökünden gelir. Tin, evrendeki güçlerin tümüne içkin cevher dir. Tin, Türkçede ruhsal anlamında da kullanılır. Arapça ‘Ruh’ ve Farsça ‘Can’ kelimeleri de, Tin kavramını yansıtır. Tin (Geist), mekan-zaman içinde dünyalaşan ve varlıkları, oluş zeminine taşıyan ve onlarla değişen, çelişen, birleşen ve en sonunda kendine dönen İde’nin (Mutlak, Kendinde-Varlık, Tanrı, Evrensel Akıl) hareketidir. Tin, Kendinde ve kendi için Varlık dır. Tin, İde’nin evrendeki hareketinin özüdür. Doğa, İde’nin kendi dışına açılması ve kendine çelişki ile somutlaşması, madde kazanmasıdır. Tinin uzamda açılması Doğa, zamanda açılması Tarih dir. Tarih, insan ve kültür dünyası; Tinin dünyalaşmasıdır. Tinin gayesi, kendi özgürlüğünün gerçekliğini bilmek ve görmektir.

Tinin Fenomenolojisi adlı eser bilincin değişiminin ve tarih içindeki yolculuğunun betimlenmesidir. ‘Tin, insan ile varolur. Gerçeklik dünyası, sınırsız oluş içinde eksiltili ve değişen fenomenler bilgisidir. Bu sebeple Hakikat, bütündür.’ der Hegel ve Felsefenin görevini şöyle açıklar: ‘İde’yi yâda Mutlak’ı düşünce ile kavramak.’ Fenomenoloji, doğada dışlaşan ve tarihte olgulara dönüşen Tin’in görüngü sürecini; bilincin deneyimi olarak, kültür dünyasının antropolojik katmanlarını içinde betimler. Tinin tarihte kendisini gerçekleştirmesi, tinsel varlık olarak insana ve bilince bağlıdır. Kitap uzun bir önsüzün ardından Bilinç, Özbilinç, Akıl, Tin, Din, Mutlak Bilme bölümlerinden oluşur.


Bilinç, Fenomen, Fenomenoloji

Fenomenoloji, bilginin olanaklarını ve koşullarını araştırır; zihnin işleyişinin ve evrensel bilincin betimini sunar. Fenomenoloji, bilincin kendisini de fenomen olarak ele aldığından; algı ve deneyim ile ortaya çıkan özne-nesne ikiliğinin aşılmasını ve şeylerin özüne dair bilgi olanakları betimlemeyi hedefler. Fenomenoloji, yargı ve neden-sonuç kesintilerine uğratmadan, bilincinin geçirdiği değişimin bilimidir. Bilim, Tinin varlıklara açılmasının bilgisidir. Gerçeklik, diyalektik oluş düzleminde, zaman-mekândaki çelişki ve kapsayarak aşma (Aufhebung) ile gerçekleşir. Gerçeklik, kendinde gerçeklik olarak şeylik kazanmaz. Çünkü gerçeklik, her zaman kendine yönelmiş bir bilinç tarafından bilinen gerçekliktir.

Bilinç deneyimi ile soyut ve dolayımsız Kavram (mutlak), dolayıma girer ve gerçekliğe yansır. Bilinç, kendinde belirmiş fenomenlerin ortaya çıktığı varlıktır. Dış dünya nesnelerinin kendinde ve öz gerçekliğe sahip oldukları savunmak çelişkilidir. Şeyler, rastlantısaldır. Tekil nesneler, tikel kavramlar; şeylerin özündeki evrensel aklı ortaya çıkarmadığı için; dolaysız olarak verilmiş olanı betimleyeme dayalı yöntem olarak fenomenoloji, deney ve pozitivist argümanları yadsıyarak, şeylerin özünü ve bunların ortaya çıktığı evrensel bilinci araştırır.

Fenomenoloji, bilincin yâda zihnin özünün betimlenmesi, araştırma sahası yapılmasıdır. Hegel, Kant’ın phenomena (beliren şey) ve noumena (kendinde şey) biçimindeki epistemoloji ayırımını kritik eder; fakat çözümü belli minvallerde belirsiz kalır. Bilinç tarihte ilk önce kendi kendini deneyimler; hem özne, hem de nesnedir. Öznelliği ‘ben’ olarak ayrışmamıştır. Tarihin diyalektiği ve uğrakları içinde bilinç gelişme gösterir; karşısındaki bilinçleri tanır,  mücadele eder ve öz bilinç olur. Bilincin gelişmesi, aynı zamanda ona varlık imkânı veren Mutlak’ın kendisini dünyaya açması, özünü göstermesidir.


Mutlak, İde, Evrensel Akıl

İde, hakikatin kendisidir. İde, kendinde ve kendisi için hakiki olandır; kavram ile nesnelliğin mutlak birliğidir.’ Özne ile nesne, reel ile ideal, sonsuz ile sonlu oluş minvalleridir İde’nin. Mutlak, varlıklar için olanak ve güçtür. Mutlak, gerçekliğin henüz olmadığı durumdan, başlangıçta olmayan durumdan, olmaya geçmiştir; oluş ile gerçekliğe olanak (energeia/dynamis) vermiştir. Mutlak, varlıklar âleminde kendini, kendinden başkalaşarak gösterir. Tin, değişme, çelişme ve bütünleşme ile uğraklardan geçerken; aynı zamanda özdeşliğinde kendinde-Varlık dır. Gerçeklik (realite), İde’nin dünyada kendini gerçekleştirmesidir. Tinin doğada, tarihte ve bilinçte gerçekleşmesi özgürlük olacaktır. Tin, aslında hep kendisine geri dönen ve özdeşliğini koruyan İde’dir. İde’nin mutlak ve kendilik bilincine sahip görümündür Tin.

İde ile Akıl özdeştir ve bu sebeple “Akli olan gerçektir ve gerçek olan aklidir. Gerçeklik, akıl ile anlaşılabilir olandır. Gerçeklik, akıl ile ortaya konulan İde’dir.” der Hegel. İde’nin özdeşliği içinde dünyalaşır Akıl. Tarih, aynı zamanda İde olan Evrensel Akıl’ın (Tanrı Yasası) gerçekleşmesinin mekânıdır. Aklın Gayesi, tarihte ilerlerken Tinin kendi gerçekleştirmesi, kendilik bilincine varmış Tin olmasıdır. Tarih ile Tin dünyalaşır ve özü İde’ye geri döner; böylece kendi kavramını gerçekleştirir, gerçeklik olur İde. Mutlak, ancak sonda ortaya çıkar. Fenomenoloji’nin önsözünde bunu şöyle ifade eder: 'Hakiki olan bütündür. Bütün ise, kendi gelişimi yoluyla, kendini tamamlayan özden başka bir şey değildir. Mutlak hakkında, onun aslında bir sonuç olduğu, ancak sonda gerçekten olduğu şey olduğu söylenmelidir.'


Öznel, Nesnel ve Mutlak Tin

Gerçeklik, Tinin dünyalaşmasıdır ve “Gerçek, nesnel Tindir.” Var-oluş uğraklarında Tin, tekil bilince yansırken Öznel Tin; tekil bilinçlerin mücadelesi içinde Nesnel Tin, aynı zamanda evrenselliği ile Mutlak Tin dir. Varoluş zemininde belirerek kendini öznenin bilincine açan Tin, aynı zamanda özünü taşıdığı Mutlak’ın tümelliğini de zaman içinde açar. Öznel, nesnel ve mutlak Tin, varlık zemininde belirişleri ile ayrım olsa da, aslında Mutlak olanın özdeşliğinde ortaya çıkar. Tümel ve tekil, sonsuz ve sonlu uğrakları içinde barındıran Tin; aynı zamanda, Mutlak’tan eksilerek somutlaşır.

Dünya Tini, sürekli oluş halinde ve çelişki ile madde ve form kazanır; belirir ve ayrım ile somutlaşır. Özdeş ve tümel İde; doğada nesnel Tin, insanda öznel Tin olur. Kendisini olumsuzlayarak varlıkları hem muhafaza edip, hem de kapsayarak (Aufhaben) ilerler. Doğa, düşünceden yoksun madde olduğu için özgürlüğü veremez; bu yüzden Tinin amacı, özünde özgürlük taşıyan insan bilincine, düşünceye yansımaktır. Tinin saltık gerçeği, aktüelde tamamlanmış değildir. Tin nesneleşmesi sonludur ve bu sonluluk, özbilinç ile bütünleşen Mutlak Bilme ile ortaya çıkar.


Tarih ve Özgürlük

Özgürlük, Tinin kendini gerçekleştirmesidir. Tarih, inişli çıkışlı ilerler ve çelişkiler sonrasında bütünleşerek evrilir. Hegel’e göre Dünya Tini (Welt-Geist), siyasi liderleri, komutanları (kral İskender, Sezar, Napolyon) ve kavimleri, halkları ve özellikle de ulusları; kendi son amacını gerçekleştirmek, özgürlüğünü somutlaştırmak için araç olarak kullanır. Doğu toplumlarından, antik Yunan’a, Roma döneminde Cermen dünyasına ilerlemiştir Dünya Tini. Protestanlık ve Reformasyon sonrası, ilk defa Cermen Dünyası ile insan, öz-bilinç kazanmıştır Hegel’in Batı merkezli tarafgir tarih felsefesine göre.


Birey, Sivil Toplum, Devlet, Etik

Devlet, birey ve sivil toplumun çatışan öğelerini hem içinde alan, hem de diyalektik ile üst bir uğrağa taşıyan etik düzlemdir. Birey özgürlüğü, önce doğal ihtiyaçlarını bağımsız biçimde sağlayabilmesi, sonrasında özgürlüğünü toplumdaki diğer bilinç sahiplerinin özgürlüğü ile sınırlayabilmesidir. Hegel’in devlet düşüncesi bireyi değil, tümel olanı savunur; etik anlayışı da pratik olanı değil, olguyu temel alır. Toplumsal güç ile bireyin özgürlüğünü uzlaştırmak, modern devlet ile gerçekleşir. Devlet, birey ve cemaatlerin özgürlüklerini sınırlayarak uzlaştırdığı için aynı zamanda sivil toplum dur.


Mutlak Bilme - Zamanın Sonu

Son, Tinin kendisini Tin olarak doğru ve kesin biçimde bilmesidir.Mutlak Bilme’ bölümünde Hegel şöyle açıklar: ‘Tinin bu son biçimi –aynı zamanda kendi tam ve hakiki içeriğine kendilik formu veren ve bu yolla kendi kavramını gerçekleştiren, bu gerçekleştirmede de kendi kavramı içinde kalan Tin, mutlak bilmedir.’ Tinin dünyalaşmasının sonu, aynı zamanda Zaman’ın sonudur.

Tin, kendini zamanda dışsallaştırır; ama bu dışsallaşma tinin kendisinin dışsallaşmasıdır; negatif kendisinin negatifidir.’ Bu dışsallaşma yoluyla, çeşitli form ve içerikler üzerinden kendine geri döner ve ‘Tin, kendi varoluşunun saf öğesini, kavramı elde eder.Kavramın tam gerçekleşmesi, yâda kendi hakikati içinde Mutlak; Tin kendinin bilincine varmadan önce zamanda görünmez. ‘Zaman, orada olan kavramın kendisidir. Tin zorunluluk ile zamanın içindedir ve zamanda görünür. Ta ki kendi saf kavramını bulacağı, yani zamanı sileceği ana kadar.” Hegel kendi dönemi ve felsefesinde özbilinç ve özgürlüğün düşüncede elde edildiğini söyler.


Varlık ve Hiçlik

Kendinde ve kendi-için Varlık, varoluş zemininde belirmediği için, bilim ve gerçeklik ile tamlığında bilinemez ve kavranamaz. Kendinde-Varlık, tümel Kavram olarak, varlıkların dışındadır. Kendi-için Varlık mekanik, kimyasal ve organizma var-oluş ile dış-varlıklara olanak vermiştir. Doğaya, tarihe ve bilince yansıyarak Tin ile dünyalaşmıştır. Onun özünü, imkânını içermeyen hiçbir şey; var-oluş bulamaz, gerçeklik olamaz. 

Kendinde-Varlık’ın sonsuz özdeşliği ile sonlu Tin’in özne bilincindeki belirmesinin ve uzlaşmasının sonucu Kavram ile Gerçeklik bütünleşecek ve Tin, kendinin kendinde-bilincine ulaşacaktır. Tin dinde Tanrı, sanatta İmge, felsefede Düşünce dolayımı ile kavranır. Kendi-için Varlık özgürlüğünde sınırsız olduğundan, sonlu insan bilinci için sonsuzluğu ile Hiçlik dir.


Hegel-Diyalektik: Olumsuzlama, Çelişki, Ortadan Kaldırma (Aufheben)


Her varlık, sınırsız oluş içinde, kendinde ayrımı ve olumsuzlama ile sınırlı belirmedir, fenomendir. “Tüm şeyler ilkin kendindedirler, ama sonlanmaz. Nasıl ki tohum, kendinde bitkidir ve yalnızca kendini geliştirmeyi imliyorsa, genel olarak şey de, kendi-içine yansıma olarak yalın ‘kendinde’sinin ötesine geçer.” Oluş içindeki varlıkların gelişiminde sıçrama, kapsayarak aşma ve kesinti vardır. Varlıklar zemininde kesinti ile aynı zamanda gelişme, sıçrama meydana gelir. “Bir fenomenin meydana gelişini ve yok oluşunu, dönüşümün kesintisizliği ile açıklamak yavan bir totolojidir. Çünkü bu açıklamada, meydana geliş ve yok oluş, zaten olup bitmiş bulunmaktadır. Bu ise dönüşümü, sadece dış farktan ibaret bir değişme haline sokmak demektir. Bir şeyin ortaya çıkışı veya yokoluşu, varlıkların dönüşümleri, yalnızca bir nicelikten başka bir niceliğe geçişten ibaret olmayıp, aynı zamanda nicelikten niteliğe ve nitelikten niceliğe geçiştir. Diyalektik adını verdiğimiz, birleştirici akılın yönettiği yüce devinimdir. Birbirlerinden tamamıyla kopmuş görünenler, kendiliklerinde, kendileri ne ise o olarak, birbirlerinin içine girerken devinime girerler. Bir fenomenin yerini başka bir fenomenin almasına yol açan bu geçiş, dereceli gelişme ve evrim içinde kesinti oluşturur.” 

Anlama Yetisi ve Birleştirici Akıl

Görünen (Scheinende) zuhur eden, ortaya çıkan fenomendir. Anlama yetisi (Verstand), görünüşleri birbirlerinden kopuk ve tek başlarına görünür. Doğru (hakiki olan) ile Yanlış, belirlenmiş düşüncelerin, anlama yetisi’nin ürünleridir. Bu tür düşünceler, her türlü devinimden yoksun, tikel özler biçiminde ortaya çıkarlar. Biri bir yandayken öteki öbür yanda yer alan, aralarında hiçbir alışveriş (Gemeinschaft) kuramayan, katı bir biçimde birbirlerinden kopmuş, yalıtık özler. Bu görüşe karşı şunu vurgulamak gerekir: Hakikat (die Wahrheit) elden ele, cepten cebe dolaşan basılı para değildir. Bir yanlıştan söz etmek ne denli anlamsızsa, bir kötüden söz etmek de o denli anlamsızdır. Nasıl bir yanlış yoksa, bir kötü de yoktur.Birleştirici akıl (Vernunft) görünüşlerin durağan ve kopuk değil; birlikte devinimleri ve kendilikleri içinde betimidir. Bilinç için varoluş, kuşkudur; nesne ile kavram arasında sürekli uyuşmazlık vardır; uyuşmazlığın aşılması için ölçü, deneyim dir. Bilinç dünyayı seyre daldığında, önceki bilgilerin ve ölçülerin doğruluk iddialarını bir kenara bırakıp; henüz tamamlanmamış olanı deneyim etmelidir; çünkü “Hakikî olan (doğru), olanın tümüdür.

Olumlama ve Olumsuzlama

Tin (İde), başlangıçta dolayımsız dır; sonrasında olumlama ile Doğa’da belirmiştir. Ama Doğa, form ve madde içinde mekanik dünyadır ve bu, Tin’in özgürlüğü ile çelişkilidir. Olumlama ile özüne çelişen ama aynı zamanda böylece dünyalaşan Tin, sonraki aşamada olumlamayı olumsuzlama (Negation) yapar ve böylece iki var-oluş ayrımları ile ama bir arada ortaya çıkar. Ayrım ile zeminde belirenler, çelişki içinde birliktir. Çelişki ivmesiyle ortadan kaldırma gerçekleşir.

Ortadan Kaldırma (Aufheben)

Uğrak, sınırlı varlıkların, sınırsız oluş zemini içinde var-oluş kazandığı andır. (evre, aşama, moment) Varlıkların farklarını ortaya çıkaran diyalektik ilkedir uğrak. Farkları ile belirmiş varlıklar ortadan kaldırma (Aufheben) ile ayrımlarını muhafaza edilerek ama görünüşlerini kaybederek bir başka var-oluşa geçer. “Temel bir belirlenim, her yerde açık seçik kendini gösteren bir belirlenimdir; özellikle Hiçlik (Nichts) kavramından titizlikle ayırmak gerekir. Hiçlik dolaysızlıktır, oysa ortadan kaldırılmış olan, dolaylanmış bir şeydir ve olmayandır. Kendisini ortadan kaldıran, bu yüzden hiçliğe dönüşmez. Ancak, dolayımla bir varlıktan çıkmış bir sonuç olarak, kendisinden geldiği ve içinden çıktığı şeyin belirlenmişliğini sürdürür. Ortadan kaldırmanın (Aufheben) iki anlamı vardır: hem muhafaza etmek, saklamak; hem de kesmek, durdurmak, bitirmek, son vermek... Bu şekilde, ortadan kaldırılmış olan aynı zamanda saklanmış, muhafaza edilmiş bir şeydir. Saklanmış olan yalnızca dolaysızlığını yitirmiştir, ancak yok edilmemiştir...” (Mantık Bilimi) Hegel’e göre Varlık, sonsuzluğunun tedirginliği (?) dürtülen Mutlak’ın (Absolute) kendini evrene açmasıdır.. 


Hegel-Özbilinç, Duyu Kesinliği, Olumsuzlama, Şimdi ve Burada



Özbilinç


Kendinde-Varlık olarak Tin, doğada yasalarını ve kavramlarını arar. İnsan aklı, öznel Tin’in amacına doğru dış-varlığa dönüşürken, zihinde gerçekleşmesidir. İlkel Benlik, nesneler dünyasından ayrılmış değildir; varlık olarak, diğer varlıkların içe yansımasını taşır. Oluş zemininde ilkel benlik, zaman içinde değişerek bilince sonrasında özbilince dönüşür. Özbilinç, insanın doğadaki madde-form dünyasına yabancılaşmasıdır; düşünceye ve özgürlüğe açılmadır. Varoluşu içinde nesneleri yadsıyan ve dönüştüren bilinç, dil ile zihninde ortaya çıkan düşünceyi, dünya gerçekliğinde nesneye dönüştürmek ister. Özbilinç, varoluş içinde “ne olduğunu” bilmek için, gerçeklikte nesne arar. Tin’in dünyaya açılması ile varlık kazanan özbilinç, onun gözlemcisidir artık.

Anlama Yetisi

Ayırma etkinliği, anlama yetisinin (anlak) kuvvettir ve işidir”. (T.F.) Anlama yetisi (verstand) her belirmiş şeyi, geçmişin etkisi ve sonluluğu ile anlar. Anlağın ayırma kuvveti, sonlu şeyin özünü, özdeşliğini duyu kesinliği içinde kavrayamaz. İnsan, anlam verirken; şimdi ve burada bilinci ile yargı üretir. Fenomen, belirmiş oluşunda, hem sonluyu; hem de sonsuzu taşır. İnsan duyu kesinliği ile kendinde-Varlık’ı kavrayamaz.


Duyu Kesinliği ve Olumsuzlama: Şimdi ve Burada

Duyu ile duyumsanan şey arasına kavramsal araç sokmadan bilmek, dolaysız bilme” dir. Karşımızdaki ile ilişkimiz dolaysız ve kabullenici olmalı, kendisini bize sunduğu halinde değişiklik yapmadan, onu duyumlarken betimlemeliyiz.” (T.F.) Duyu keskinliği, kavramsız ve dolaysız olduğu için doğru bilgidir. Ancak duyu kesinliği, mutlak doğrunun (hakikat) sadece bir anıdır (moment). Doğruluk, ancak tekil ve tikel olanı kapsayan tümel kavram ile ortaya çıkar.

Duyu, anlama yetisinin ardardalık ve yanyanalık kategorileri ile kavranır. Geceden sonra gündüz, ardardalık; ağacın yanında ev, yanyanalık ile anlamaktır. Duyu keskinliği doğru bilgiyi vermez ama doğrunun öncülü, algıyı yaratır. Duyu keskinliğinde beliren şey, her neyse “O” (ding) dur. Algılama ile bilinç, duyumdan sonraki ikinci uğrağını geçer. Algı ayrımı, olumsuzlamayı ve ayrımların birliğini üretir. Bilinç, çokluk içinde tekil varlığı algıladığında “bu dur” yargısına ulaşır.

Duyu kesinliği ile bilinç, “bu vardır” yargısına anlama yetisi ile ulaşır ama yargı, aynı zamanda bu olanın varlığını duraklatır, özünden ayırır. “dır” (auch) yargısı ile bilinç; kendiliği içinde belirmiş şeyi, diğer şeylerin çokluğu içinde ayrım ile algılar. “Bu bir evdir” dediğimde; bu, olumsuzlama dır. Belirmiş şey, karşıtlarını dışlayarak diyalektik içinde olumsuzlama ile belirmiştir.

Bilinç, anlama yetisinin ayrıştırarak kavrama işlemi ile “bu” derken, “şimdi” içinde meydana gelen bu, süre giden oluşun bir sonraki uğrağında değişecektir. Nesne olmuş şey, kendi içindir; ayrımdır ama aynı zamanda şeylerin çokluğu içinde bir başka şey içindir, dönüşecektir. Şimdi/Burada belirmiş olan (fenomen, görüngü), bir sonraki varlığın nüvesini taşıdığı için, tekilliği ile beraber tümeli de yansıtır.

Duyu keskinliği için Hegel, “bu nedir” diye sorar. Bu, varlık için Şimdi (now) ve Burada (here) var-oluş dur. Hegel devamında “şimdi nedir” diye sorar. “Şimdi, gecedir” dediğimde; yarın öğleyin yanlış olacaktır ama yarınki öğlen, bugünkü gecenin oluşunu içerecektir. İkisi de duyu kesinliğidir ama hakikat: “şimdi o dur”. Kendinde-şey (numen), şimdi ve buradadır ama kendinde olarak o, başka olmaya doğru devinerek, varoluş (existenz) kazanır. Tekil, şimdinin dışlayanı, buradanın ötekisi, kendini olumsuzlayandır; çelişki ile devam eder. “burası evdir” devinimi içinde “burası sokaktır” oluyor ise; ev ve sokak, sonlu ve tekildir. O zaman, “burası o dur

Hakikat, sonlu tekiller değil; onların var-oluşuna imkan veren Mutlak dır. Sınırsız oluş içinde şimdi ve burada beliren; özdeşliğini koruyacak ama bağlarını olumsuzlayarak, başka varlığa dönüşecektir. Algılama ve bilinç uğrağında Tin, Şimdi’nin içeriğinde ve birçok başka Bu’nun yokluğunda duyumsallaşır.