Satir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Satir etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Tragedya ve Unsurları ve Aristoteles’e Göre Tragedya



Tragedya, tragos (keçi) ve ode (şarkı) kelimelerinin birleşimi tragoidia yani “keçi şarkısı”ndan türemiştir. Keçi şarkısı, tanrı Dionysos adına düzenlenen bayramlarda, ayinlerde (Dionysia) maskeli Satirlerin dans ederek söylediği şiirli müzik idi. M.Ö. 7. yüzyıl Yunan havzasında, Dithyramb adı verilen koro şarkı yarışmaları ile Dionysos kültüne ait Satirik ritüeller, Atina şehrinde bir araya gelmiş ve sonrasında efsanelerin (mitos) yeniden anlatımında kullanılmış ve ortaya tragedya sanatı çıkmıştır. Tragedya prolog, epizot, koro alt birimlerden oluşur. Prolog giriş bölümünde seyirciye öykü hakkında bilgi verilir; Epizot kahramanların başından geçen olayların daha çok tekil diyaloglarla anlatıldığı sahnelerdir ve oyunun büyük bölümünü oluşturur; Koro, oyuncu ve eylem ile bazen çatışma içinde olan, yorumlayan, hatta yargılayan bazen de methiyeler düzen şiirli şarkılardır. Tragedyada aksiyon pek yoktur, eylemler daha çok nöbetçi yâda ulağın anlatımı ile seyirciye sunulur.

Tragedya iki kutup üzerine kurulmuştur; kahraman yani baş aktör (protagonist) ve onun karşılaştığı kişi veya olaylar (antagonist). İki kutup arasında iyi ve kötü, doğru ve yanlış en önemlisi de kader ve tecelli arasındaki uyum yâda bitimsizlik anlatılır. Kahraman ve olay arasındaki iyi kötü dengesi, Yunan tragedyasının ahlak eksenini yansıtır. Antik dönem Yunan şehirlerinde tiyatroya gitmek, vatandaşlık görevi olmuştur. Tam bir tanımı, biçimi olmasa da ve dönemi içinde değişim gösterse de; Attika tragedyası, ortasında bir Dionysos sunağı (themele) bulunan tiyatro alanında, aktörler ve koro eşliğinde, dramatik teknik ve şiirsel dil ile yarışmalarda seyirci önünde sergilenen, genellikle kahramanlık efsanelerine dayalı ve hikâye bütünlüğü taşıyan taklit sanatı idi.


Taklit (Mimesis) ve Arınma (Katharsis)

Doğayı, yaşamı ve insanı taklit ederek, öykünerek gerçekliği yeniden kuran veya kurgulayan sanat üretimi mimesis; heykel, resim gibi tragedyayı da biçimlendirir. Tragedya insanın diğer insanlar ve doğa ile arasındaki trajik unsuru, sınır durumu ve çelişkiyi çarpıcı biçimde seyirciye yeniden sunarken mimetiktir. İzleyicinin tragedya izlerken psişik etkiyle şiddet, korku ve acıma duygularından arınmasını ifade eder katharsis. Sanatın işlevi ve ahlaki (ethos) görevi, katharsis olmuştur Yunan tragedyasında ve özellikle Aristoteles düşüncesinde.


Aristoteles'e Göre Tragedya

Poetika” adlı eserinde tragedyayı şöyle tanımlar Aristoteles: “Tragedya, sahnede insanlar tarafından gerçekleştirilen, belirli bir uzunluğu olan, süslü bir dilin kullanıldığı, acıma ve korku yoluyla bu gibi duyguların sağılımını (katharsis) gerçekleştiren, ciddi ve tamamlanmış olaylar dizisinin (praxis) taklit ile yeniden sunumudur (mimesis).” Tragedyanın seyirci üzerinde arınma yaratması için acı ve korku uyandıracak eylemin ve trajik hata’nın (hamartia) önemini vurgular. Acıma, o konuma layık olmayana; korku, bize benzeyen kişilerin durumuna karşı duyulur. Trajik hata’nın ve bilinmez kaderin etkisindeki karakter ile seyirci kendisinde birikmiş olan kötücül duygularından arınır etik düzlemde Aristoteles’e göre.


Tragedyanın Unsurları


Trajik Hata (Hamartia)

Bazen bilinmez güçlere, daimonlara; bazen de tanrıların çizdiği ve hesabını insanların yapamadığı kader ve felek döngüsüne bağlı olarak; kahramanı, eylemin öznesi yada nesnesi olması fark etmeksizin yıkım, kayıp ve acılara sürükleyen ve de yazgıyı dönüştüren şeydir trajik hata. Aristoteles şöyle açıklar trajik hata’yı: “Tragedyanın konusu olan kişi, ne erdem ve adalet bakımından öteki insanlardan üstündür, ne de kötülüğü ya da acımasızlığı yüzünden mutsuzluğa düşmüştür. Ama bir yanılgı nedeniyle, mutsuzluğa yuvarlanmış kişidir. Sözgelişi Oedipus ve böylesi insanlar.”

Efsane (Mythos)

Normal insan, komedyanın kahramanıdır ve arınma, etkilenme için uygun değildir Yunanlılar için; çünkü özgür değildir. Apollonik konumu ile iktidara ve bilgiye sahip arkaik dönem efsane kahramanları, tragedyalara taşınmış ve kahramanın düşüş anlatısı ile seyircide katartik arınma amaçlanmıştır. Komedya’nın ise seyirci üzerinden dönüşüm yapacak değeri, ahlaki etkisi yoktur; Satirik danslı, gülünç hatta tanrılarla alay eden eğlence unsurlarından türemiştir. Arkaik dönemin tanrılarının devam eden etkileri, kahramanlar çağına (Akhalar) ait komutan, savaşçı, kral ve çocuklarının düşüşü temaları; o dönem ki Yunan vatandaşı için pedagojik ve ahlaki sonuç verebilmesi için seçilmiştir tragedyada.

Baht Döngüsü (Peripeteie)

Baht döngüsü, kahramanın kaderinin kötüye evrilmesi (Peripeteie) ve olayların mutluluktan mutsuzluğa dönüşmesidir. Kahraman içine düştüğü trajik konum nedeniyle idrak edemediği gerçekliğini, zaman içinde anlamaya (Anagnorisis) başlar.

Zorunluluk (Ananke)

İnsan, yaşama zorunluluk ile bağlıdır. Tragedya kahramanları tanrı-kral, bilge Oedipus yada Antigone de olsa en nihayetinde zorunluluğa, doğaya, kaderin belirsizliğine tabidir.

Kibir ( Hybris)

Kendini beğenmişlik ve haddini bilmezlik hybris, Tragedya kahramanını yıkımına götüren ölçüsüzlüğün nedenidir. Hybris içindeki kahraman, aşırılığa kaçar; kendini tanrılarla bir tutar, insanlığın en büyük hedefine sahip olduğuna inanır. Oedipus’un hatası, bilge-kral olmak ile yetinmeyip, haddini aşarak kaderini değiştirmek istemesi; tanrılara ve daimonlara kafa tutmasıdır. Hybris içindeki kahraman, trajik hataya düşüp sonunda suç işleyecektir.

Suçun Doğması (Ate)

Kibirli ve ölçüsüz davranış ile suç (Ate) doğacaktır. Sınırını, haddini bilmeden hareket etmesi suçudur Oidipus’un. Ate’nin doğması körleşmeyi, bilmeye rağmen ortaya çıkan basiretsizliği ifade eder. Kendini beğenmişlik içindeki insan, gerçekliğe ve kaderine savaş açar ama körleşme sonucu, suça düşer.


Kötü Ruhlar, Belirsiz Güçler (Daimon)

Daimon, birçok anlam içerir. Eski Yunancada kişileştirilmiş belli bir tanrıdan (Theos) ayrı olarak insanüstü, arkaik tanrısal etkinlikleri olan ama aynı zamanda akıl ile kavranılamaz, fizik üstü güçlere daimon denirdi. Daimonlar, tanrı ile insan, gökle yer arasında bulunan, kendi aralarında iyi ve kötü ruhlar olarak ayrılan varlıklar idi. Daimonların kötü ruhlar olduğuna ve insandan ayrılmayıp hep etkilediğine inanırdı Yunanlılar. İnsan için “Dünya, daimonlar ile çevrili” idi tragedyalarda.


Acı Çekmek, Çile (Pathos)

Acı çekmek ve çileye katlanmak anlamına gelen pathos, insanın halidir. Tragedya kahramanları, ölümsüzlüğü arzulayarak sınırlarını aşmak ister ama sınırın öte yanında insanın ölümlü olduğu bilgisinden başka bir şey hiçbir yoktur. Trajedide ilerleme duygusu ve katharsis ile sona ulaşma vardır, pathos’da ise çözüme erişmeyen, duygusal olarak rahatlamaya elvermeyen sonuçsuzluk hâkimdir. Trajedi, karakterin kararlı ve kahramanca eyleminden doğar. Pathos, kahramanın dünya ile ayrı düşmüşlüğü ve kişisel bölünmüşlüğü üzerinden; edilgen bir acı çekmeyi, hatta koşullara boyun eğmeyi içerir. Trajedide kahramanının zaferi yâda uzlaşması mümkündür; ama pathos’da karakter, başarma olasılığı olmayan bir mücadeleye girmiştir.



Tragedyanın Doğuşu: Satir, Boş Zaman ve Tragedyada Özgürlük


Tragedya Yarışmaları ve Satir

Günümüze sadece 36 tane Yunan tragedyası, Yunan site yaşamının demokrasi unsurunun bir göstergesi olarak halk oylaması ile seçilen tiyatro yarışma eserleriydi. Tragedya yarışmalarının teknik olarak formaları önceden belirlemişti. Yarışmacı yazarlar, yarışmaya bir satir ve üç tragedya oyunu ile dörtlü teknik ile katılıyordu. Tragedyaların giriş bölümünü oluşturan satir oyunları, kırsal yaşamın izlerini süren anlatımlardı. Satir, öyküden çok şarap ve kırsal yaşam şiirlerine dayalı dans içeren gösterilerdi. Şiir, dans ve doğa yönelik satir gösterileri, kırsal alandaki bağbozumu şenliklerinin Yunan site yaşamında devam eden formu idi.

Tragedyanın Doğuşu

Yunan insanı site yaşamı ile doğaya/toprağa üstün gelse dahi, doğa yine de tekinsizliğini ve gücünü hissettiriyordu ve insanlar, kozmosa şükran için “insan kurban etmeye” devam etti. İnsan kurban etme ritüeli, site dışında ve barbar yaşam alanlarında bağbozumu şenlikleri ile M.Ö. 6. yüzyıla kadar gelmişti. Yunanları M.Ö. 6. yüzyıldan sonra bağbozumu şenliklerini site yaşamı içerisine aldılar ve evcilleştirip, yumuşattılar. Polis içindeki bağbozumu şenlikleri, Akropolis'lerde düzenlendi. En bilenen şenlik faaliyetleri; şarap içme, keçi kesme ve şiir okumaları oldu. Site yaşamı içindeki bağbozumu şenlikleri, şarap tanrısı Dionysos anısına yapılıyordu. Dionysos, tekinsiz yaratıcı ve şiddet dolu bir doğa tanrısı idi, iyi ve kötüyü içinde barındırıyordu. Polis akropolisinde yapılan bağbozumu şenlikleriyle birlikte Tragedya doğmuş oldu.

Atina ve Athena

Antik Yunan kültürü içinde tanrıça Athena, Atina’nın baş tanrıçası olarak “doğmamış” kadındı ve Zeus’un kafasından ortaya çıkmıştı. Doğmamış olmak, Yunan insanı için özgürlüktü, maddeden bağımsız olmaktı. Atina yurttaşları farklı biçimde ticaret yapıyorlardı, savaşçılıkları savaş tanrısı Ares izleğinde kılıç gücüyle değil, tanrıça Athena’nın izinde söz becerisi ve kurnazlık üzerine kurulu idi, Odysseus’un yolculuğunda en büyük becerisinin kurnazlık olduğunu biliyoruz. Zanaatkârların, Yunan site yaşamında konumları yarı yurttaşlar idi; zanaatın önemli kabul ediliyor ama görmezden geliniyordu. En önemli tanrılar Zeus, Apollon, Artemis, Athena idi. Antik Yunan’da her polisin tepesinde bir Akropolis (mabet) yapılmıştı.

Yunan Dünyası ve Boş Zaman

Yunan dünyasında özgürlük, doğadan özgür olmaktı. Yunan insanı, özgür olarak politika, sanat ve ticaret ile uğraştı, yani beden ile çalışmamaktı. “Boş zaman” kavramı, Yunan medeniyetinin oluşma nedenidir. Topraktan ve kölelikten özgürleşen site vatandaşı, sahip olduğu boş zamanı kendine ve site yaşamına ayırdı. Boş zamanın değerlendirmesi olarak yaşanan bu biricik sıçrama ile Yunan sitesi; felsefeyi, sanatı ve bilimi keşfetti. Felsefe, eylem olarak düşünme olduğu için ilk önce boş zaman gerektiriyordu. Yunanlılar sahip oldukları boş zamanı, düşünce eylemine ayırıp gelişkin bir felsefe oluşturdular.

Tragedyada ve Yunanlılarda Özgürlük

Tragedyalardaki özgürlük arayışı, gelişen Yunan yaşamında kadına-doğa ve toprağa bağlılıktan kurtulmaya çalışsa da, nihayi olarak doğadan kopamadığını işaret ediyordu. Tüm tragedyalar, “kadın unsuru” üzerine kuruluydu. Yunanlı özgür erkek için, doğuran ve adet gören kadın; toprak ve doğa olan bağını koparamaz ve özgür olamaz idi. Yunanlıların amaçladığı “mutlak özgürlük” halinde insanlar, en az tanrıları kadar tanrısaldılar. Yunanlılar kendilerini tanrı olarak görüyorlardı, çünkü özgür insan kaderine yöne verebilen insandı. Özgür insanın, tanrıdan tek eksiği ölümlü olmaktı. Tragedyada durumu, trajik hale getiren kadın idi.

Tragedyanın gerçeği, Yunanlıların hedeflediği mutlak özgürlüğün olamayacağı gerçeğine dayanır. Özgür insan, doğadan-topraktan-doğuran anneden-kaderinden bağlantısını mutlak olarak koparamayacaktır. Yunan tragedyasına göre kadın, eğer değer olarak kabul edilir ise; mutlak özgürlük artık zedelenmiştir, çünkü kadına değer vermek, özgür insanın özgürlüğünü kısıtlayacak başka değerleri de yaşamına sokacaktır. İşte Yunan mucizesi burada gerçekleşir; tarihin yaklaşık 100 yıllık zaman dilimi içinde Yunan insanı, hem felsefe hem de tragedya üretmiştir. Mucize, bir taraftan mutlak özgürlük ile insanın en sonunda hakikati bulacağını söyleyen logosa dayalı felsefe ve sanat ile insanın ölümlü olarak bizatihi trajik olduğu ve kaderine-doğaya tabi olduğunu, mutlak özgürlüğün yaşanamayacağını anlatan tragedya metinlerinin aynı dönemde üretilmesi ve yaşanmasıdır.

Tragedya Metinleri

Oresteia Üçlemesi: Agememnon, Adak Sunucular, Eumenides - Aiskhylos 
Kral Oidipus - Sofokles
Bakkhalar - Euripides
Oidipus Kolonos'ta - Sofokles
Medea - Euripides
Thebai’ye Karşı Yediler - Aiskhylos



Konuşmacı: İskender Savaşır
Ekleme ve düzenleme: Ahmet Usta