Nazi Aryan Irk Yetiştirme Programı: Lebensborn Evleri


Lebensborn, Nazi Almanyasında Nasyonal Sosyalist iktidar tarafından uygulamaya geçirilen "Saf ve Sağlıklı Aryan Irk Yetiştirme" programının adıdır. Türkçesi Yaşam Kaynağı olan proje ile ıslah edilmiş Aryan Irk için, SS Heinrich Himmler'in liderliğinde, Lebensborn evlerinde çok sayıda çocuk dünyaya getirilir ve eğitilir.

Alman kanını ve şerefini koruma kanunu" 1935 yılında Nürnberg Yasaları ile yürürlüğe girer. Alman kanını temiz tutmayı amaçlayan yasaya göre, “Yahudiler ile Alman kanından veya akraba kandan gelen vatandaşlar arasındaki evlilikler ve evlilik dışı ilişkiler yasaktır.” Sonrasında, Yahudilerin değil, Musevi, Komünist ve Çingenelerin katliamı gerçekleşir ve arkasından İsrail Devleti'nin kurulması için gerekli  plan ve ortam sağlanmış olmuştur.

symbol of lebensborn
Lebensborn Amblem

Lebensborn ile seçilmiş kızların, yine seçilmiş erkekler ile çiftleşmesi ve isimsiz doğumlar yapılması sağlanır. Aryan Irk, İskadinavlar ve onların Almanya'daki kolu Germenler dir Naziler için. Doğan çocuklar, çoğunlukla SS üyesi subayların ailelerine evlatlık verilir. İlk Lebensborn evi (Heim Hochland), 1936 yılında Münih'te bir köyde kurulur. 2. Dünya savaşı ile işgal altındaki diğer Avrupa ülkelerinde de evler açılır. İdeolojik olmanın ötesinde askeri ve ekonomik amaçları da olan program ile, artan kürtaj ve doğum oranlarının düşmesi ile yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Kuzey Irkı'nın (Nordik-Germen) kurtuluşu ve ıslah edilmesi amaçlanır. Şöyle der Himmler: "Amacımız Alman kanını korumak olduğuna göre, kürtajı engellemek, en önemli görevdir.” Geleceğin Alman ordusunu yaratmak, böylece de Hitler'in Bin yıl sürecek Reich dönemi ile tüm dünyayı yönetecek üstün ırkı ortaya çıkarmak amaçtır.

Yaşam Kaynağı evlerinin sloganı basittir: "Führer için bir çocuk yapın!" Dönemin Almanyasında kürtaj yasaktır; kızlar, doğuma teşvik edilir; erkekler, SS subaylarıdır çoğunlukla. Savaş sonrası işgal bölgelerinden fiziksel görünümü ile ari ırkı taşıyabilecek ama Germen olmayan kadınlar da, programa dâhil edilir. Hedef, atletik, sarışın ve renkli gözlü yeni bir kuşak yaratmaktır. Asli hedef ise, 200 yıldır Yahudiler ve diğer halklar ile kaynaşarak genetik yapısını kaybetmiş Germen halkını, genetik ve kan soyu olarak ıslah etmektir. SS’lerin Irk ve Yerleşim Bürosu’yla iş birliği içerisinde yürütülen programın başındaki Heinrich Himmler, tüm şartları ve uygulamaları denetler.

Lebensborn home
Lebensborn Evleri

Damızlık genetik ile, çocuk, gerçek ailesi ile değil, seçilmiş ailenin evladı olarak Nasyonel Sosyalist çocuk yetiştirme tarzına göre yetiştirilir. Almayan'da 9 Lebensborn evi kurulur ve çalışmalara dair raporlamalar, sadece SS liderliğine yapılır. Evlilik dışı bebeklere, doğum sertifikası çıkarılır, hamile kadınların çoğu ari olduğu tespit edilen genç kızlardır. Daha önemlisi annelerin çoğu, yine bu evlerde çalışan ve yaşayan hemşireler dir. Savaşın sonlarına doğru, istenilen sonucun alınamayacağını anlayan SS yönetimi, bu evlerdeki tüm kayıtları yok eder.

Yaşam kaynağı evine kabul edilme şartları oldukça açıktır; Hitler’in partisi NSDAP’ye (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) bağlı olduğunu belgelemek; Kadınlar için ırk, genetik ve biyolojik açıdan Germen olduğunu rapor ettirmek (saf ırk testi); sarışın, mavi gözlü ve açık tenli olmak, sakat olmamak; kafatası ve boy ölçümü; hiçbir Yahudi ırkı özelliği taşımamak; Nazi doktoru tarafından verilmiş genetik uygunluk raporu almak. Erkekler için NSDAP üyesi veya yakınlarının üye olduğunun belgelemek. Ve biyolojik anne-babanın, doğan çocuğu seçilecek Nazi ailesine, rütbeli SS subayına vereceğini öncen kabul etmesi.

lebensborn evlerin bebek, çocuk bakımı
Lebensborn evlerin bebek, çocuk bakımı
lebensborn evlerin bebek, çocuk bakımı


Aryan ırk oluşturmak için ayrıca, çocuk devşirme yöntemi kullanılır. İşgal bölgelerinde ele geçirilen, ari ırk özelliğini en azından fiziksel olarak gösteren, Germen izleri taşıyan çok sayıda Polonyalı ve Rus çocuk, Lebensborn evlerinde "Almanlaştırma" adı altında bir dizi bakım ve eğitim sürecinden geçirilir. Ardından seçilmiş Alman ailelerine, evlatlık olarak verilir. Belgelerin çoğu ortadan kaldırıldığı için, tam sayı bilinmese de, binlerce çocuğun bu yöntem ile doğduğu ve on binlerce çoğun ise devşirildiği düşünülmektedir.

İşgal bölgelerinden kaçırılan çocukları yanı sıra, savaş sırasında Alman askerleri tarafından tecavüze uğrayıp hamile kalan bir çok Kuzey Avrupalı kadın, programa dahil edilerek, bu evlerde doğum yapar. Proje bir süre sonra, SS Subaylar için açılmış geneleve; asker tecavüzleri sonucu doğan çocuklar için  yetimhaneye dönüşür. Irksal felaket kabul edildiği için, sakat doğumlara ve çocuklara yaşama hakkı tanımaz. Naziler Döneminde yaklaşık 5 bin çocuğun toplama kamplarında ve hemşireler tarafından öldürüldüğü düşünülür. Hatta, sonradan ortaya çıkan fotoğraf belgelerde görüldüğü gibi, işgal bölgelerinden getirilen çocuklarda özellikle Polonyalılarda, büyüdükçe esmerleşme ortaya çıkınca, ultraviyole ışınları uygulanarak sarartılma yapılır.

Sadece Almanya'daki evlerde 8 bin çocuk dünyaya gelir. Almanya dışındaki ilk ev, 1941 yılında Norveç'te açılır. İskandinavlaştırma projesi olarak da anılan Üstün Irk yaratma faaliyetleri adı altında başta Norveç olmak üzere, Danimarka, Hollanda ve Belçika'da bazı yerleşkeler kurulur. Hedef, ari özelliğini kaybetmemiş ve diğer ırklar ile melezlenmemiş Kuzeyli ırkı yani Nordik halkı, Almanlaştırmaktır. Program ile belki de en çok doğum, Norveç'te gerçekleşir ve Lebensborn çocukları, zaman içinde büyür ve 2. Dünya Savaşı sonrası Nazi Hareketinin kötü izleri olarak kabul edilirler ve de "Savaş Bebekleri" olarak anılarak, hak etmedikleri biçimde toplumsal yaşamda horgörülürler. Norveçli anneler ile Alman babalardan doğma savaş çocukları; yıllar sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) kendilerine yıllarca ayrımcılık yapıldığı için başvururlar, fakat AİHM başvuruları kabul etmez.

Naziler ve Lebensborn Programı
Naziler ve Lebensborn Programı

Nietzsche ve Nasyonal Sosyalizm

Nietzsche (Niçe) modern dünyanın ekonomisi ve ahlakı ile ortaya çıkan nihilist, hiçlik dünyası karşısında, yeni bir aydınlanma hareketini savunur. Nazi hareketi ise, onun felsefe ve eylem öngörülerini kendi amaçları doğrultusunda çarpıtır. Niçe, üstün insanı (Übermenschsavunmuştur, onun göre modern dünyada değerler çökmüş, geriye geçmişin kurumları ve ahlakı ile insanın ruhunu saran mutsuz ve amaçsız yaşam kalmıştır, üstün insan, modern insanlığın aşılması ve uyanışın taşıyıcısı olmalıdır. Tabi özgürlük, gelecekte ortaya çıkacak bir olgudur, kendisi seçkinci olduğu için üstün insanın sosyal güncelliğini tam olarak açıklamayaz Niçe.

Nasyonal Sosyalist hareket ise, Niçe'nin kültür ve yeniden aydınlanma ile ortaya çıkacak üstün insanını, sadece gen-kan soyu üzerinden kurmaya çalışır. Niçe felsefesi de çelişkilerle doludur, çünkü felsefe eylemi ile pratik dünya işleri arasında bağ çelişkidir, bu bağlamda Niçe, Alman Ulusunun yaşadığı kültürel çöküşe karşı diğer uluslara ve Yahudilere cephe alır, ama bu karşı çıkış asla genetik, kan soyu ile mücadele değildir; güç istenci ile ile birleşmiş yeni bir ekonomi ve kültürün doğmasını istemektir. Nazi hareketi ise 1. Dünya savaşı sonrası Alman Halkının yaşadığı ekonomik-sosyal çileyi aşmak için, ırk ülküsünü harekete geçirmiştir. Niçe güç istenci ile yaşamın ve doğanın yeniden örgütlenmesini; insana içkin olan diyonizyak şiddet dolu yaratma yetisi ile de, yaşamın olumsuzlaması ve sanat pratiğini arzularken; Nazi hareketi, güç istencini Führer kimliği altında askeri birleşme; diyonizyak dürtüyü ise, Nazi estetiği gösteriler ve mimari olarak organize etmiştir. Niçe, antik Yunan benzeri bir kültür coğrafyası ile üstün insanı müjdelerken; Naziler, Alman ırkının yabancı halklardan ayıklayarak, yeni bir ulusal uyanış kurmak istemişlerdir. Niçe ile Nazi hareketi arasındaki tek ortak nokta, köksüzlük ve kök arayışıdır.

Nasyonal Sosyalizm ve Lebensborn Programı
Nasyonal Sosyalizm ve Lebensborn Programı

Rüya Metni: Sol Bacağımı Yiyen Fareler...


Fethiye Ölüdeniz'e doğru yola çıkmışım, daha doğrusu Fethiye'de bir koya tatile gitme halindeyim. Aktarma için minübüs beklediğim, bir bekleme salonundayım (gerçekte hiç Fethiye'ye gitmedim)

Bekleme salonunda tekim, sakinim, rahat....Birden üç tane lağam faresi ortaya çıkıyor. Lağam farelerinden nefret eder ve çok korkarım ama bu gördüklerim daha da korkunç... Lağam faresi zaten büyükken bunlar daha iri neredeyse kedi büyüklüğünde, bir tanesi morlu kırmızı bir renkte diğer ikisi leş simsiyahlar. Ayak çevremde yavaş yavaş geziniyorlar, nedense çok korkmuyorum. Bedenleri tuhaf, kedi fiziği var gibi, ama yüzleri o farenin çirkin korkunçluğunda, veba akıyor işte...

Birden hızlı hareketler yapmaya başlıyorlar, karabasan geliyor. Sol ayağıma saldırıyorlar. Çaresiz kalıyorum, pek kımıldayamıyorum, bacağımı ısırıp, etimi koparıyorlar. 

Silkelemeye ve vurmaya çalışıyorum ama nafile, ayağım parça parça parçalanıyor. Öleceğim diyorum ama bu leş, yaşamaması gereken mikroplardan, kötülük tohumlarından olmamalıydı sonum diye de öfkeliyim. Bir taraftan can çekişirken, bir taraftan öfke ile tekmelemeye çalışıyorum... 

Sol bacağımı neredeyse, belime kadar parçalıyorlar...Bir ayağım artık kopuk, kanımın rengi beklediğimden de soğuk, koyu...Korku ve ter ile uyanıyorum.
Mayıs 2013